TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan alkol yasağını değerlendirdi

Gazeteci Şule Aydın’ın sorduğu, Okuyan’ın yanıtladığı program soL TV’de canlı olarak yayınlandı. Aydın birinci olarak yasağın gayesinin ne olduğunu sordu.

‘Türkiye dinî kurallarla yönetilen bir ülke olma yolunda gidiyor’

AKP’nin yaptığı rastgele bir uygulamanın saflıkla açıklanamayacağını söyleyen Okuyan, attıkları her adımda sinekten yağ çıkarma stratejisiyle hareket ettiğini söyledi ve kelamlarına şöyle devam etti:

“Başka bir rejim mi inşa etmek istiyorlar sorunu… Türkiye artık laik bir ülke değil, laikliği yıktılar. Yerine istediklerini şimdi yerleştiremediler, denemeler yapıyorlar. Çok açık, problem budur. Türkiye dinî kurallarla yönetilen bir ülke olma yolunda gidiyor, bu çok sıkıntı, önünde mahzurlar var lakin bu doğrultuda adımlar atıyorlar. Lakin Türkiye laik bir ülke değil, Türkiye laiktir laik kalacak sloganı geçmişte kalan bir slogandır, işe de yaramamıştır. Tam karşıtı, Türkiye’deki gidişatın, tehlikenin boyutlarının görülmesini engellemiştir. Türkiye şu anda laiklik tarifine uyan bir ülke değildir.

17 Mayıs’a kadar alkol satışının yasaklanmasınaysa iki boyutta yaklaşmak lazım. Alkol sıkıntısı herkesi ayağa kaldırdı, keşke herkes imam hatipler ya da Ayasofya sorununda de ayağa kalksaydı. Bunların hepsi birbirine bağlı. Alkol yasağı Türkiye’de insanların hayat alanına müdahale üzere görünüyor lakin eğitim sisteminin çökertilip dinî referanslarla, büsbütün dinsellik üzerine heyeti bir eğitim sistemi getirilmesi hayat alanına müdahale değil mi? Çocukların aklına müdahale en başta. Ben alkol yasağı değersizdir manasında bir şey söylemiyorum. Tabi burada AKP’nin bir uyanıklığı var. Kapanma ile bir arada çok önemli bir tasa ve reaksiyon ortaya çıktı, büsbütün ekonomik. Birçok kişi biz ne yiyeceğiz, ne içeceğiz, aslında makûs durumdaydık diyor. Esnaf sıkıntı durumdaydı, isyan etti. İşsizler ya da gündelik olarak hayatını kazananlar müthiş bir karamsarlık içine girdi ve büyük bir reaksiyon çıktı ortaya. Ve muhakkak ki bu reaksiyon daha evvel tam kapanma diyen sistem muhalefetinin bu sorun üzerinden devam edeceği görülüyordu. AKP çok ustalıklı bir halde Soylu üzerinden iki sıkıntıya değindi, mescitler açık bu mühlet boyunca, alkol de satılmayacak demiş oldu. Münasebetiyle ekonomik sıkıntının yanında bir de bu türlü bir ikilem çıktı ortaya ve bunun tartışılmasını istiyorlar. Aslında istedikleri oldu. Alkol sorunu ekonomik sorunların üstüne çıktı, kıymetsiz değil ancak öte yandan da şu anda konuşmamız gereken Türkiye’de işsizlerin, emekçilerin, garantisiz çalışanların, dokuma atölyelerinde tıkış tıkış havasız yerlerde üretime devam edenlerin durumunu konuşmamız gerekiyor.”

‘Dinselleşmeye tümden karşı çıkmak zorundayız’

Okuyan alkol yasağıyla ilgili direncin bahsettiği çerçeve üzerinden kurulursa manalı olacağını söyledi ve şöyle devam etti:

“Şu anda Türkiye’de bu siyasetler uygulanırken yalnızca alkol problemi üzerinden ortaya çıkacak bir hassaslık ve çabanın muvaffakiyet talihi yok, bu çok açık. Bahsin öbür boyutları var, Türkiye’de alkol satışından hayatını kazanan çok sayıda küçük esnaf var. Aslında reaksiyonların en gerçekçisi de oradan çıkmaya başladı. Bu yasakların bir de esnafın ve küçük işletmelerin yapısının değiştirmeye yönelik olduğunu tekraren işledik, çok açık ki Türkiye’de bu süreçte birtakım inhisar bayileri kapanacak. Birçok yerden örnekler var, alkol satmayan, kendi ideolojilerine uygun hizmet sunan yerlerin yaşaması için kimi şeylere göz yumma, bunun dışında alkollü yerlerin kapanması, iflas etmesi için bir çalışma yürüyor. Bu son yasakla birlikte inhisar sayıları azalacak, kapanmak zorunda kalacak. Yeni yerlere de ruhsat vermiyorlar. O yüzden de bu değerli bir müdahale lakin yalnızca alkole bağlı, yani bütün bu kapanma sürecinde alkolün merkezinde yer aldığı bir çaba AKP’nin işine fayda, kıymetsiz değil altını çiziyorum. Dinselleşme bir bütündür, alkolüme karışmasınlar ne yaparlarsa yapsınlar diyemeyeceğimize nazaran…

Eğitimden hukuka, sıhhate bile soktular dinselleşmeyi. Hastanelerde tabip, kâfi sıhhat çalışanı yok lakin imam alınıyor. Silahlı kuvvetlere girdiğini gördük, hastanelere giriyor, eğitim sistemine giriyor, bütün kurumlara giriyor, toplumsal hayatı dinî kurallara nazaran yönetmeye çalışıyorlar, bayan konusunda yürüttükleri bütün uygulamalar bir dinselleşmeyi içeriyor. Alkol de bu kapsamda. Kıymetsiz değil lakin yalnızca bunu konuşursak, mescitler açık, alkol içmemize müsaade verilmiyor, bu tuzak olur. AKP de bunu istiyor. Yanlış anlaşılmasın ben boynumuzu bükelim demiyorum ancak konuşacaksak öncelikle personel sınıfının, işçilerin, işsizlerin, gündelikçilerin, kağıt toplayıcıların halini konuşalım. Beşerler şu anda açlıktan ölme noktasına getirildi.

‘Gündelik tahlil peşinde koşarken gelinen nokta ölüm’

Dünyada kapatma kararlarının en acımasızlarından birinin Türkiye’de uygulandığını söyleyen Okuyan, kısıtlamalarda halka dönük yardım ya da kırılgan kısımlarının gözetilmesi denilen şeyin uygulanmadığını belirtti. Okuyan kelamlarına şöyle devam etti:

“Aktarılan paralardan kelam ediliyor lakin o paraların çok büyük kısmı sermaye sınıfına aktarıldı. Dolayısıyla tahminen de dünyada kısıtlamalar içerisinde en az gözetilen halk Türkiye’deydi. Bu çok açımasız. Bu birikti, insanların bir yıldan uzun müddettir ekonomik durumu daha da kötüleşiyor. Yalnızca kısıtlamalardan değil, hayat pahalılaştı, Türk parasının pahası düştü, işsizlik arttı. İktisatta bizim için asıl gösterge halkın durumu. Bu türlü bir ortamda, 2021 Nisan ayında Türkiye toplumunun direnci çok düşmüş durumda. Bu direnç çok düşükken siyasi iktidarın neredeyse hiç umurunda değil halkın durumu, tahminen birkaç gün sonra göstermelik birkaç adım atarlar lakin muhakkak ki umurlarında değil. Türkiye’de kaynak var, bu kaynağa el konulup halka verilmesi lazım. Bu gerçekçi bir maksat mi, şu anda değil ancak bizim bunu söylememiz lazım ki gerçekçi hale gelsin. Gündelik tahlil peşinde koşa koşa geldiğimiz nokta beşerler hastalıktan ölmekle açlıktan ölmek ikilemi ortasına sıkıştırıldı. Biz de diyoruz ki bu sistemi yıkmamız lazım.

‘İmkansız üzere görüneni normalleştirmemiz lazım’

Toplumun hayatla alakasının, hislerinin bu kadar süratli değişmesinin kıymetlendirilmesi gerektiğini söyleyen Okuyan, bu sorununun temellerinin sorgulanmasının güzele işaret olduğunu söyledi.

“Niye başımıza bunlar geliyor, niçin birileri zenginleşirken, birileri süratle fakirleşiyor, birileri konutta oturabilirken birileri çalışmaya devam etmek zorunda sorusu uygun bir sorudur. Bunların olması berbat lakin bu soruların sorulmaya başlanması güzel. Bir başkası bu periyotlarda toplum daha fazla çürüyebilir, dinselleşebilir, bencilleşebilir ancak bir de dayanışma kültürünü, gayret azmini güçlendirebilir. Bunların güçlendirilmesi lazım, hangi ruh halinin kazanacağı değerli. Bu kadar büyük çaresizlik çürütebilir toplumu ya da otorite arayışlarına yöneltebilir. Burada uygun olanın güçlenmesi için örgütlenmek, örnek olmak, yol göstermek için uğraş etmemiz değerli. Bu toplumun bir arayış içine girdiği, ruh halinin son derece süratli değiştiği bir periyoda girdik. Her gün bu toplum tekrar yine doğuyor. Bu toplumda teslim olmama, kabullenmeye yönelik çok fazla nüve var. Bu şimdi bir toplu harekete dönüşmüş değil, öte yandan Türkiye’de bir hesaplaşma için, bir hareketlenmenin ortaya çıkması için gerekli gücün birikmekte olduğunu görmek sevindirici, bunun işlenmesi gerekiyor, bunun manalı kanallardan akmasını sağlamak gerekiyor. Kolay olana yöneltme, radikal tahliller imkansızmış üzere gözükür. Bugün Türkiye ve dünya fotoğrafına bakıldığı vakit derhal imkansız üzere görüneni normalleştirmemiz lazım. O da bu nizamın sürdürülebilir olmadığı, yıkılabileceği, yıkılması gerektiğine dair kanaatin yaygınlaşması. Bu her şeyin üstündedir.

‘Dayanışma kültürünün tekrar yaygınlaşması için elverişli bir ortam var’

Bu sistemde sona gelindiğini vurgulayan Okuyan şunları söyledi:

“Bitmiştir bu sistem, her şeyiyle bitmiştir. İnsanlığa sunabileceği hiçbir şey yoktur. Aşı üretmeyi beceremeyen bir kapitalizmden kelam ediyoruz. Nükleer silah üretebiliyorlar, drone üretebiliyor, her türlü alçaklığı, pisliği üretebiliyorlar aşı üretemediler. Yani bunun sorgulanması lazım. Bunun cevabı çok kolay, kapitalizm budur işte ve yıkılması lazım. Evvel salgın bitsin deniyor, bitmeyecek yarın diğeri gelecek. Ekonomik kriz biraz hafiflesin deniyor, hafiflemeyecek, daha ağırı gelecek. Halkın rahatlaması lakin gayret ederse olur. Bu tertibin yıkılması gerekir, bu çok açık. Nasıl yıkılacak, daima örgütlenmek diyoruz, demeyelim bu kere zira sihirli bir formüle dönüşüyor. Birbirimizin elinden tutalım, dayanışma kültürünü yayalım. Bunun çeşitli yolları var. Birlikte tahlil üretme, yardımlaşma, el uzatma, birbirinin elinden tutma. Bu olmadan aslında sistem değişikliği öykü. Dayanışma kültürü olmayan bir toplum çaba de edemez. Eninde sonunda çaba evet herkes kendisi için de gayret eder, işsizsindir iş için, açsındır ekmek için uğraş edersin, onurun için, vatanın için çaba edersin ancak bir de insanlık için uğraş edersin, yere düşen, ezilen için uğraş edersin. Bu kültürün yayılması için elverişli bir ortam var. Türkiye toplumu çok bencilleştirilmeye çalışıldı, 12 Eylül, Turgut Özal periyodu evet lakin öte yandan içinde bir şeyi de yaşatıyor. TKP’nin bütün örgütleri nerede varsa orada dayanışmayı örecek, tahliller üretmek için. Bir yandan taleplerimiz olacak, bizim taleplerimiz emekçi sınıfının haklarıdır. Öte yandan yaşadığımız her yerde bir dayanışmayı, yardımlaşmayı, birlikte tahlil üretmeyi, paylaşmayı yaygınlaştırmamız gerekiyor. Niçin laiklik çöktü sorusuna, niçin içkimize karışıyorlar, niçin kapanmada eşitlik gözetilmiyor sorularına cevap verilmeye, birbirinin elinden tutmaya başladığı vakit bu toplum ayağa kalkar, o vakit sorunları çözmeya başlarız. Zira öbür bir ömür, öteki bir nizam mümkün fikri yaygın kabul görmeye başlar. Bu artık yapılmaya başlamalı.

‘Devletleştirmeye Sıhhat Bakanı’nın hastanesinden başlamak gerekiyor’

Okuyan, TKP’nin salgının başından beri lisana getirdiği özel hastanelerin devletleştirilmesi ve sıhhat sisteminin baştan aşağıya kamucu, toplumcu bir ideolojiyle yapılandırılması talebinin gerçek talepler olduğunu vurguladı ve şöyle devam etti:

“Bunlar gerçek talepler ve kapanmanın gerisinde kalacak talepler değil. ‘Önce kapalım çok berbata gidiyor’ denilince işte bu türlü olur. Biz bütünlüklü stratejilerden yanayız. Yoksa Küba’da kapanmaya gitti. Sosyalist bir ülke, son derece toplumcu bir sıhhat sistemi var ancak orada da kimi kısıtlamalara gidildi zira salgın idaresinde teması azaltmak zorundasınızdır. Fakat öte yandan bir sihirli başlık üzere kısıtlama, kapanma dediğinizde AKP bu biçimde istismar ediyor ve bunun olacağı belirliydi. İstisna diye bir şey yapıyorlar sonra inşaat çalışanı çalışsın, dokuma personeli çalışsın, gıdacılar çalışıyor esasen, metal personeli çalışsın ve bu personeller için hiçbir tedbir alınmıyor. Bizim daima şunu söylememiz gerekiyor, iş yerleri daima denetlenecek, daima test yapılacak. Çok yaygın test yaparak, yeterli bir maske siyasetiyle salgını baskılayan ülkeler var, mesela Tayland. Farklı örnekler var dünyada, bu kapanmadan birtakım ülkeler sonuç aldı, kimileri alamadı. Kısıtlamaların sihirli formül üzere yansıtılması epey tehlikeli. Bu tam kapanma değil diye işin içinden çıkamayız. Aslında tam kapanma diye bir şey olmuyor ki. Çin Vuhan’da yaptı bunu yalnızca. Kimi şeyleri tekraren söyleyeceğiz, Sıhhat Bakanı Koca’nın hastanesinden başlanması gerekiyor devletleştirmeye. Evvel Eğitim Bakanı’nın özel okulunu devletleştirmek gerektiği üzere. Halimize bakın Ticaret Bakanı hijyen gereci satar devlete, Turizm Bakanı’nın oteli var. Bu halkın bunu sorgulaması lazım, buradan halk faydasına bir şey çıkar mı? Sıhhat Bakanı’nın sıhhatin ticaretini yaptığı bir ülkede salgın siyasetlerinin düzgün olma talihi var mı?”

‘Aşı tedarikinde özel şirketler, AKP’nin ilçe lideri ne arıyor?’

Bir an evvel yaygın aşılama yapılmasının kıymetini vurgulayan Okuyan, TKP’nin geçtiğimiz günlerde başlattığı “Herkese Aşı” kampanyasından da bahsetti:

“Bu süreçte aşılamanın mutlak bir talebe dönüşmesi gerekiyor. Aşılamanın özel şirketler üzerinden yapılmasını engellemek gerekiyor. Aşı tedarikinde özel şirketler ne arıyor, AKP’nin ilçe lideri ne arıyor Türkiye toplumunun aşılanmasında. Bunların sorgulanması gerekiyor. Lakin bir an evvel aşı, zira yaz devrine giriyoruz. Geçen yıl yaz devrinde salgının tesiri hafiflemişti, dolaysıyla tesirli bir aşılama salgının baskılanmasında önemli bir tesir yaratacaktır. Bunun için önemli bir talepte bulunulması gerekiyor, biz imza kampanyası yürütüyoruz bu bahiste, aşıda patentin kaldırılması için. Aşının yaygınlaşmasının yolu patent ve gibisi mahzurların kalkmasıyla olacak. Dünya çapında da TKP bu doğrultuda bir çalışmaya öncülük ediyor, dünya komünist partileri çeşitli teşebbüslerde bulunacak.